9 Aralık 2009 Çarşamba
EKRANDAN YANSIYANLAR
EKRANDAN GÜNÜME
Gün soğuk, gün kara; kara ki geceden beter. Soğuk ki, ilikleri titretircesine… Adı üstünde karakış, ama yayılmış dört mevsimin üstüne.
Televizyon ekranlarından genç ölümler düşüyor günüme önce, dizi dizi, yanyana; sonra anaların ağırtlara karışmış gözyaşları… Sonra silahlar boy boy; aynı fabrikadan, aynı elden çıkıp farklı ellere verilmiş ölüm makineleri. Aynı ellerin çektiği iplerle imzalanan ölüm fermanları; hiç sorgulanmayan, her ölümle kabaran banka hesapları…
Bir işsiz kendi ölüm emrini veriyor sonra; ekranda yırtık çoraplı ayaklar görücüye çıkıyor, yalnızca birkaç saniye… Bir koca, karısına kurşun yağdırıyor bir otobüs koltuğunda; küçücük çocuğun gözleri donmuş, annesinin göğsündeki o kızıllıkta.
Dışardan, isli kömür dumanları sızıyor odama, sadaka kokulu; ekrandan isli demeçler… Bir haftalık erzak çuvalına değişilmiş insan iradesi zedeliyor onurumu. Daha bir kararıyor kış, daha bir azıtıyor poyraz kışı.
Gülümsemesi donan güneş; unutulduğu yerde öğreniyor üşümeyi. Bulutlar ağlamayı iş edinmiş, savuruyor donmuş damlaları.
Diziler aşkı anlatıyor durmadan; aldatışlar özel ayrıntı. Gözlerim yorgun, yüreğim yorgun; agır aksak umudun adımları.
Küçücük bir kız saçlarını bohçalıyor özenle; yeniden kafes arkası kadınların yeri.
Kirlenmenin güzelliğini anlatıyor reklamlar. Kadınların dört duvar köleliği görsel ayrıntı…
Deterjanlar temizlik yarışında. Haydi, yıkayın, akıtın tüm kirleri! Dünya, o zaman yaşanır olur belki.
Ekranım kararıyor. Gece yarısı olmuş; belli. Sabaha kaç var ki?
09.12.2009, Eskişehir
27 Kasım 2009 Cuma
BUGÜN BAYRAM
şekerine gözyaşı karıştıran
işsiz babam
güler yalandan
bugün bayram
koşun çocuklar
deftere yazmaz bugün
çikolatalar
bakkal amcadan
işsiz babam
güler yalandan
bugün bayram
koşun çocuklar
deftere yazmaz bugün
çikolatalar
bakkal amcadan
16 Kasım 2009 Pazartesi
NİĞDE'DEN SELAM VAR
NİĞDE-KEMERHİSAR’DAN SELAM VAR
Anadolu’nun ortasında küçük bir il Niğde. Kemerhisar ise daha da küçük, Niğde’nin bir beldesi; ama bu küçük belde, yüreği kocaman insanların olduğu büyük bir dünya. O dünyaya girdikten sonra şaşırıyor, seviniyor, mutlu oluyor; Anadolu konukseverliğini doyasıya yaşıyorsunuz.
Kayseri havaalanından otogara gelip de Niğde otobüsüne binmeden üşümeye başlamıştım. Bozkırın karasal iklimine alışkın olsam da soğukla bir türlü yıldızım barışmadı. Bü yüzden, otobüsün sıcaklığına karşın, kabanımı çıkarmadım. Yaklaşık iki saatlik bir yolculuktan sonra Kemerhisar’a ulaştığımda, etkinliği düzenleyen Sevgili Ali Kaf, belediyenin hemen önünde beni bekliyordu. Onun güler yüzüyle ısınan yüreğim, evlerine varıp da öğretmen okulundan otuz beş yıllık arkadaşım Zeycan’la kucaklaşınca sımsıcak oldu. Çeşit çeşit yemekler ve sıcacık çaylarla süren söyleşimiz, kızları Gonca’nın(Türkçe Öğretmeni) kitaplarımla ilgili yorumlarıyla zenginleşti.
Ertesi gün Kemerhisar’ı şöyle bir gezdik. Gördüğüm tarihi kalıntılar beni gerçekten büyüledi. Böyle güzellikler beklemiyordum doğrusu. Kentin büyük bölümünde su kemerleri vardı. Kentin eski adının Tyana olduğunu da böylece öğrenmiş oldum. Asıl şaşkınlığı da Köşk denilen ve mesire yeri olarak kullanılan havuza gittiğimde yaşadım.
ROMA HAVUZU
M.S. 2.-3. YY’da, kentin su gereksinimini karşılayan kaynakta yer alan havuz, düzgün kesme taşlardan yapılmış, olimpik ölçülerdeydi.( 21-61,2 m)
1960-2003 yıllarında iki kez restore edilmiş, havuzdaki aslan başlı fıskiyeler kaldırılmış, havuz başına bir lokanta yapılmış, aslan heykelleri de boyanarak lokantanın önüne konulmuştu. Buna gerçekten üzüldüm. Yine de bu kazılar sırasında Tyana’ya su taşıyan kemerlerin çıkış noktası olan yer altı kanalının başlangıcı ortaya çıkmıştı.
Şimdi İtalyan ve Türk arkeologların kazısının sürdüğü kentte, epeyce Apollon heykelli altın sikkeler bulunmuştur. Kentin büyük bölümü sit alanı ve kazı yeridir. Düz bir alana kurulmuş olan kent, Bahçeli beldesiyle de bütünleşmiştir. Kentteki meyve bahçelerinin sonbahar güzelliği, insanın nefesini kesecek ölçüdedir.
Gezimizi bırakıp liseye gittik. Orada gençlerle yaptığım yaklaşık bir saatlik söyleşiden çok hoşnut ayrıldım. Gençlerin yüzü gülüyordu. Okumaya meraklı olanların yanında yazma denemeleri yapanlar bile vardı.
Eve gidip dinlenme zamanı gelmişti. Ertesi gün sekiz yüz öğrencisi olan bir okulda söyleşi yapacaktım.
Ertesi sabah saat onda, Sevgili Ali Kaf ve kızı Gonca ile birlikte okuldaydık. Okul müdürü Fatih Yurddaş ve öğretmenlerin güler yüzüyle karşılandık; bir de sürprizle… Okul müdürü Niğde TV’ye haber vermişti ve tv çalışanı arkadaş, kamerasıyla beni bekliyordu. Niğde’yi atlatıp da kendi okulunda bir yazar konuk etmenin gururunu yaşayan Fatif Bey, hazırladıkları plaketi söyleşi öncesi bana sunarken de mutluydu.
Kemerhisar İlköğretim Okulu, Avrupa Birliği Comenius( dil ve kültür değişimi, gelişimi) projeleri kapsamında Romanya, Polonya; İspanya ve Litvanya’ya geziler yapmış, Mayıs 2010’da da bu ülkelerin temsilcilerini ağırlayacak; ayrıca dergi çıkaran, okuma ve yazma çalışmalarının yanında, derslerde de Niğde’de derece yapmış bir okul.
Sekizinci sınıflardan başlayarak beş grupla söyleşi yaptığım ve imzaladığım kitap sayısını bile bilmediğim okulda, şiir ve öykü yazan çocuklarla karşılaşmak beni çok mutlu etti. Çocuklardan birisinin, babasının da yardımıyla, yazdığı bir şiiri okuması, günün en renkli zamanlarından biriydi.
Çocuklar çok ilgiliydi;öğretmenler de… Böyle okul müdürü ve öğretmenlerin varlığını görüp de umutlarımın tazelenmemesi olası mı?
Çocukların ve öğretmenlerin en büyük sıkıntıları, kitaplarımıza ulaşamamalarıydı. Ancak internetten ya da yayınevlerinden toplu istekle kitap alabiliyorlar; onun dışında (yüz temel eser ve dini yayınlar dışında), kitapçılarda kitap bulamıyorlardı.
İkinci sürprizi akşam yaşadım. Niğde TV, sekizinci sınıflarla yaptığım söyleşiyi ve benimle yaptıkları röportajı baştan sona ana haber bülteninde yayınladı. Ben de kendimi izleme olanağı buldum böylece)
O bölgeye gelen ilk yazar olduğumu söyleyip nasıl ağırlayacaklarını bilemediler. Beni evinde ağırlayan dostlarımın yanında, eve kadar gelip kitap isteyen okuyucuların olması; Kayseri otogardan bile beni özel arabayla alıp havaalanına bırakacak bir yakınlarını ayarlayan sevgili arkadaşım ve ailesi; başta Mustafa Kemal adında bir öğrenci olmak üzere, beni görmek için on dakikada bir müdür odasının kapısını çalan ve yeni bir kitabımı imzalatmak isteyen, ayrıca arkadaşım Ali Bey’i özel şoförüm, kızı Gonca’yı yardımcım sanan sevgili çocuklar… Her şey, her şey öyle güzeldi ki!
Anadolu’nun kocaman yürekli bu isimsiz kahramanlarını sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Yeni güzelliklerde buluşmak dileğiyle.
16.11.2009, İstanbul
Anadolu’nun ortasında küçük bir il Niğde. Kemerhisar ise daha da küçük, Niğde’nin bir beldesi; ama bu küçük belde, yüreği kocaman insanların olduğu büyük bir dünya. O dünyaya girdikten sonra şaşırıyor, seviniyor, mutlu oluyor; Anadolu konukseverliğini doyasıya yaşıyorsunuz.
Kayseri havaalanından otogara gelip de Niğde otobüsüne binmeden üşümeye başlamıştım. Bozkırın karasal iklimine alışkın olsam da soğukla bir türlü yıldızım barışmadı. Bü yüzden, otobüsün sıcaklığına karşın, kabanımı çıkarmadım. Yaklaşık iki saatlik bir yolculuktan sonra Kemerhisar’a ulaştığımda, etkinliği düzenleyen Sevgili Ali Kaf, belediyenin hemen önünde beni bekliyordu. Onun güler yüzüyle ısınan yüreğim, evlerine varıp da öğretmen okulundan otuz beş yıllık arkadaşım Zeycan’la kucaklaşınca sımsıcak oldu. Çeşit çeşit yemekler ve sıcacık çaylarla süren söyleşimiz, kızları Gonca’nın(Türkçe Öğretmeni) kitaplarımla ilgili yorumlarıyla zenginleşti.
Ertesi gün Kemerhisar’ı şöyle bir gezdik. Gördüğüm tarihi kalıntılar beni gerçekten büyüledi. Böyle güzellikler beklemiyordum doğrusu. Kentin büyük bölümünde su kemerleri vardı. Kentin eski adının Tyana olduğunu da böylece öğrenmiş oldum. Asıl şaşkınlığı da Köşk denilen ve mesire yeri olarak kullanılan havuza gittiğimde yaşadım.
ROMA HAVUZU
M.S. 2.-3. YY’da, kentin su gereksinimini karşılayan kaynakta yer alan havuz, düzgün kesme taşlardan yapılmış, olimpik ölçülerdeydi.( 21-61,2 m)
1960-2003 yıllarında iki kez restore edilmiş, havuzdaki aslan başlı fıskiyeler kaldırılmış, havuz başına bir lokanta yapılmış, aslan heykelleri de boyanarak lokantanın önüne konulmuştu. Buna gerçekten üzüldüm. Yine de bu kazılar sırasında Tyana’ya su taşıyan kemerlerin çıkış noktası olan yer altı kanalının başlangıcı ortaya çıkmıştı.
Şimdi İtalyan ve Türk arkeologların kazısının sürdüğü kentte, epeyce Apollon heykelli altın sikkeler bulunmuştur. Kentin büyük bölümü sit alanı ve kazı yeridir. Düz bir alana kurulmuş olan kent, Bahçeli beldesiyle de bütünleşmiştir. Kentteki meyve bahçelerinin sonbahar güzelliği, insanın nefesini kesecek ölçüdedir.
Gezimizi bırakıp liseye gittik. Orada gençlerle yaptığım yaklaşık bir saatlik söyleşiden çok hoşnut ayrıldım. Gençlerin yüzü gülüyordu. Okumaya meraklı olanların yanında yazma denemeleri yapanlar bile vardı.
Eve gidip dinlenme zamanı gelmişti. Ertesi gün sekiz yüz öğrencisi olan bir okulda söyleşi yapacaktım.
Ertesi sabah saat onda, Sevgili Ali Kaf ve kızı Gonca ile birlikte okuldaydık. Okul müdürü Fatih Yurddaş ve öğretmenlerin güler yüzüyle karşılandık; bir de sürprizle… Okul müdürü Niğde TV’ye haber vermişti ve tv çalışanı arkadaş, kamerasıyla beni bekliyordu. Niğde’yi atlatıp da kendi okulunda bir yazar konuk etmenin gururunu yaşayan Fatif Bey, hazırladıkları plaketi söyleşi öncesi bana sunarken de mutluydu.
Kemerhisar İlköğretim Okulu, Avrupa Birliği Comenius( dil ve kültür değişimi, gelişimi) projeleri kapsamında Romanya, Polonya; İspanya ve Litvanya’ya geziler yapmış, Mayıs 2010’da da bu ülkelerin temsilcilerini ağırlayacak; ayrıca dergi çıkaran, okuma ve yazma çalışmalarının yanında, derslerde de Niğde’de derece yapmış bir okul.
Sekizinci sınıflardan başlayarak beş grupla söyleşi yaptığım ve imzaladığım kitap sayısını bile bilmediğim okulda, şiir ve öykü yazan çocuklarla karşılaşmak beni çok mutlu etti. Çocuklardan birisinin, babasının da yardımıyla, yazdığı bir şiiri okuması, günün en renkli zamanlarından biriydi.
Çocuklar çok ilgiliydi;öğretmenler de… Böyle okul müdürü ve öğretmenlerin varlığını görüp de umutlarımın tazelenmemesi olası mı?
Çocukların ve öğretmenlerin en büyük sıkıntıları, kitaplarımıza ulaşamamalarıydı. Ancak internetten ya da yayınevlerinden toplu istekle kitap alabiliyorlar; onun dışında (yüz temel eser ve dini yayınlar dışında), kitapçılarda kitap bulamıyorlardı.
İkinci sürprizi akşam yaşadım. Niğde TV, sekizinci sınıflarla yaptığım söyleşiyi ve benimle yaptıkları röportajı baştan sona ana haber bülteninde yayınladı. Ben de kendimi izleme olanağı buldum böylece)
O bölgeye gelen ilk yazar olduğumu söyleyip nasıl ağırlayacaklarını bilemediler. Beni evinde ağırlayan dostlarımın yanında, eve kadar gelip kitap isteyen okuyucuların olması; Kayseri otogardan bile beni özel arabayla alıp havaalanına bırakacak bir yakınlarını ayarlayan sevgili arkadaşım ve ailesi; başta Mustafa Kemal adında bir öğrenci olmak üzere, beni görmek için on dakikada bir müdür odasının kapısını çalan ve yeni bir kitabımı imzalatmak isteyen, ayrıca arkadaşım Ali Bey’i özel şoförüm, kızı Gonca’yı yardımcım sanan sevgili çocuklar… Her şey, her şey öyle güzeldi ki!
Anadolu’nun kocaman yürekli bu isimsiz kahramanlarını sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Yeni güzelliklerde buluşmak dileğiyle.
16.11.2009, İstanbul
16 Ekim 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)