kar savrulurken ayazımda
kardan bir kadın diktim
bahçenin tam ortasına
şöyle yapayalnız
dimdik ayakta
gördüm ki sonra
şapkası kaşkolu
bir sokak çocuğunda
ağzı yoktu zaten
burnunda havuç da
kömürden gözleri
bir evsizin avuçlarında
kalan yalnızca
göz çukurunda
donmuş iki damla
22 Ocak 2010 Cuma
20 Ocak 2010 Çarşamba
ADANA’DA KİTAP KOKULU ALTI GÜN
hep bir b’aşka uyandığım sabahların
her gece yıldız yıldız
düşlerin koynuna uzandığım
mutlu sonlu masallara yazdığım adın
tutunup saçlarına güneşin
yağmurun iplerine kurduğum salıncağım
her biri umut
her biri türkü gözlü çocukların
Kapalı bir havada, sarsıntılarla içim dışıma çıkmış bir uçak yolculuğuyla başladı, Antalya’dan Adana’ya yolculuğum; kardeşlerimle yaptığım on günlük tatilin kazandırdığı enerjiyi bir saatte alıp götüren bir yolculukla… Uçaktan inip de dostlarla karşılaşmak, Şebnem Sema Tuncel’in güler yüzlü ev sahipliğiyle Özgür Pencere Derneği’nde sunduğu çayı yudumlamak, alıp götürüverdi sıkıntılarımı. Fuar alanına gidip köşemizi ertesi gün hazırladıktan sonra döndüğümüz evde, Şebnem’in hazırladığı birbirinden güzel yemekler ve şarap keyfinden sonra oğlundan dinlediğimiz keman ezgileri, kusursuz bir gecenin birkaç ayrıntısıydı yalnızca. Ertesi güne, okuyucularımızla karşılaşmaya hazırdık artık.
Mehmet Güler, Ayhan Can, Halil İbrahim Ay da derneğimizde imza yapan yazar arkadaşlardı; onlarla da selamlaşıp güne başladık. İlk günkü okuyucuların azlığı, beni fazla umutsuzluğa düşürmedi doğrusu; deneyimlerinden biliyordum. Yanılmadığımı ertesi gün ve daha sonraki günler kanıtladı zaten; imzadan başımızı kaldıramaz olduk. Büyük şehirlerimizin tersine, panellerimizi de dolu salonlarda yaptık. Özellikle Şiir ve Masal konulu panelimizle yarışmamızda ödül alan çocuklarla birlikte düzenlediğimiz söyleşiye ilgi yoğundu. Diğerlerine yoğunluktan katılamadım bile.
Ülke genelinde olduğu gibi, okurların ilgisi büyük çoğunlukla çocuk ve gençlik kitaplarınaydı. Ben de bu ilgiden nasibimi fazlasıyla aldım; Adana’da oturmuş bir okuyucu kitlemin olması mutluluk vericiydi; okudukları kitaplar hakkında özgü dolu sözlerini duymak, mutluluktan ağlayarak boynuma sarılıp okudukları romanların devamını isteyenler, benimle fotoğraf çektirmek için gösterdikleri çabalalar; çocuklarını kitaplarımla büyütmüş bazı velilerin çevrelerindeki çocuklara kitaplarımı ulaştırmak için toplu olarak imzalatmaları… Her sey kusursuzdu.
Olumsuzluklar yok muydu? Vardı, kuskusuz. Daha önceki yıllarda Tüyap yönetimine de ilettiğimiz gibi, üniversitelerin final, liselilerin yazılı haftasıydı. Bu yüzden pek çok okulun gelemediğini öğrendik. Zamanlama yanlıştı, anlayacağınız. Yetişkin kitapları satan pek çok yayınevinin de hoşnut kaldığını sanmıyorum. Çoğunun, yer kiralarını bile çıkaramadığını duydum. Ne yapalım; onlar da birleşip Tüyap yönetimiyle bu konuyu görüşsünler.
Bir diğer olumsuzluk da her zamanki gibi bir liralık, belli bir inancı pompalayan kitaplar… Eh! Bu da sistemin sorunu.
Epeyce de yazar dostumla selamlaşıp söyleştik. Birinin bile adını unutursam üzülürüm diye yazmıyorum; ama fuarlar aynı zamanda özlem giderdiğimiz alanlar değil mi?
Anadolu edebiyatına pek çok değer kazandırmış, verimli bir kent Adana. Üç yıldır düzenlenen kitap fuarı da azımsanmayacak bir okur kitlesine sesleniyor; yalnız Adanalılara değil, Mersin, Gaziantep gibi çevre illerden gelen okurlara da… Zamanlaması yanlış olsa da Adanalıların, en çok da umut ve türkü gözlü çocukların dileği fuarın sürmesi; bizim de…
Yeni fuarlarda buluşmak dileğiyle.
20.01.2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)