26 Ekim 2010 Salı
İZMİR İZLENİMLERİ
İZMİR’DEN ESİNTİLER
Uzun bir yolculuğun sonunda ulaştığım İzmir otogarında beni karşılayan dostlarla kucaklaşıp özlem giderdikten sonra, kentin yolunu tuttuk. Eski Kordon, Konak Meydanı, Pasaport İskelesi; denizde gün batımı, gece ve yakamozlar; şarap, fasıl ve türküler bizi bekliyordu.
Hani, yıllanmış şarapla yıllanmış dostlukları birleştirip geçmişten geleceğe bir köprü kurarsınız ya… Taptaze birer fidanken köklü bir ağaç olmuş, dal budak salmış; her biriniz ayrı yönlere savrulmuşken kendinizi yeniden fidanmış gibi duyumsarsınız ya… Yakamozlara dalıp gider de her ışıltıda siz de ışırsınız ya renk renk… Her türkü size yakılır, bütün şiirler sizi anlatır; fasıllar sizin için geçiliyordur ya… O akşam öyleydi işte.
Yoğun, mutlu ama yorgun geçen bir akşamın ertesinde sıra gelmişti İzmir’de olmamın asıl nedenine. Dostların beni beklediği Karşıyaka’daki Karok( Karşıyaka Kültür ve Sanat)’taki toplantıya giderken, Müjgan’ı da sürükledim yanımda.
Hani isimleriyle, sözcükleriyle tanımış ama çoğunun yüzünü bile görmemişsinizdir ya…Hani, o sözcüklerin arkasındaki sıcak yüreği duyumsamışsınızdır içten içe de onlara bir resim çizmişsinizdir ya belleğinizde… Hani adları Zübeyde, Zeliha, Nüket, Filiz, Vicdan, Cihan, Nevin, Gülseren, Esma Zafer… dir ya…Gelemeyenler de birlikte olma isteklerini iletirler ya bir şekilde... Çalışmalarını adım adım izleyip takdir edersiniz onca işlerine karşın ve bilirsiniz ya kimi doktor, kimi mühendis, kimi opera sanatçısı, kimi akademisyendir; ama yine de asıl sanatçı yanlarıyla öne çıkarlar ya... Küçük birer yıldızken bir araya gelip Samanyolu olmuşlardır ya…İşte onlar, Egeli Kadın Yazarlar’dır.
Sıcacık yüzler, içten gülümseyen gözler, özenli ev sahipliği… Etkinlik için yapılan hazırlıklarsa hepsinden özenlisi…
Kitap öylesine özenli incelenmiş ki, söyleyecek söz bulamadım doğrusu. Romanın dili, anlatım, kurgudaki ustalık, gerçekçilik; özdeşim kurma ve sarsılmaları; sevgi eksikliği, boşanmanın çocuklar üzerindeki etkilerinin iyi verildiği gibi övgülerin yanında; teknik yanlışlar, romandaki yan kahramanların geçmiş yaşamları hakkında yeterince bilgi verilmediği, romanın daha uzun ve daha güzel yazılabileceği gibi eleştiriler de yer aldı. Övgülerde mutlandığım kadar, eleştirilerin de bana iyi birer rehber olacağının bilinciyle, son derece özenle dinleyip notlar aldım.
Toplantı, her anlamda kusursuzdu kuşkusuz; ama beni çok etkileyen iki ayrıntıyı eklemeden geçemeyeceğim. Birincisi, bir dönem sokak çocuğuyken sonra kurtulup emniyet müdürlüğüne dek yükselen, yaşamını sokak çocuklarına adayıp bu konuda bir de kitap yazan Şevki Dinçal’ın varlığı; gerek kendi yaşamı, gerekse Sokaklar Düş Yangını hakkında anlattıklarıydı. İkincisi de bir arkadadaşımızın bir gecelik sokak kızlığı serüveniyle kitapta geçen pek çok ayrıntıda kendini bulduğu yolundaki değerlendirmesiydi.
Akşam yemeği apayrı bir güzellikti. Şiirler ve şarkılarla renklenen balık-şarap keyfimizin dinleyicisi ve izleyicisi de çoktu; komşu masalar, gençler, çocuklar… Oraya sürüklediğimi düşünüp sıkılacağını sandığım arkadaşım Müjgan’ın geceden çok keyif alması da rahatlatıcıydı doğrusu.
İzmir’in tüm güzelliklerini size yeniden solutmaya çalışan dostlarınıza ve o Samanyolu yıldız kümesine sevginizi, dostluğunu, teşekkürlerinizi iletmek istersiniz de sözcükler yetmez ya… O da benim işte.
Övgüleriyle beni göklere çıkaran, eleştirileriyle bakış açımı genişleten, konukseverlikleriyle gönlümü okşayan, başta Zübeyde Seven Turan olmak üzere, tüm EGELİ KADIN YAZARLARA, KAROK,a ve YENİ ASIR gazetesinin Karşıyaka temsilcisi Tufan Atakişi ve eşi Asuman Hanım’a; ayrıca beni İzmir’de ağırlayan dostlarıma gönülden teşekkürler.
Yeni güzelliklerde buluşmak dileğiyle. Sevgiler.
Ayşe Yamaç
26.10.2010, İstanbul
Uzun bir yolculuğun sonunda ulaştığım İzmir otogarında beni karşılayan dostlarla kucaklaşıp özlem giderdikten sonra, kentin yolunu tuttuk. Eski Kordon, Konak Meydanı, Pasaport İskelesi; denizde gün batımı, gece ve yakamozlar; şarap, fasıl ve türküler bizi bekliyordu.
Hani, yıllanmış şarapla yıllanmış dostlukları birleştirip geçmişten geleceğe bir köprü kurarsınız ya… Taptaze birer fidanken köklü bir ağaç olmuş, dal budak salmış; her biriniz ayrı yönlere savrulmuşken kendinizi yeniden fidanmış gibi duyumsarsınız ya… Yakamozlara dalıp gider de her ışıltıda siz de ışırsınız ya renk renk… Her türkü size yakılır, bütün şiirler sizi anlatır; fasıllar sizin için geçiliyordur ya… O akşam öyleydi işte.
Yoğun, mutlu ama yorgun geçen bir akşamın ertesinde sıra gelmişti İzmir’de olmamın asıl nedenine. Dostların beni beklediği Karşıyaka’daki Karok( Karşıyaka Kültür ve Sanat)’taki toplantıya giderken, Müjgan’ı da sürükledim yanımda.
Hani isimleriyle, sözcükleriyle tanımış ama çoğunun yüzünü bile görmemişsinizdir ya…Hani, o sözcüklerin arkasındaki sıcak yüreği duyumsamışsınızdır içten içe de onlara bir resim çizmişsinizdir ya belleğinizde… Hani adları Zübeyde, Zeliha, Nüket, Filiz, Vicdan, Cihan, Nevin, Gülseren, Esma Zafer… dir ya…Gelemeyenler de birlikte olma isteklerini iletirler ya bir şekilde... Çalışmalarını adım adım izleyip takdir edersiniz onca işlerine karşın ve bilirsiniz ya kimi doktor, kimi mühendis, kimi opera sanatçısı, kimi akademisyendir; ama yine de asıl sanatçı yanlarıyla öne çıkarlar ya... Küçük birer yıldızken bir araya gelip Samanyolu olmuşlardır ya…İşte onlar, Egeli Kadın Yazarlar’dır.
Sıcacık yüzler, içten gülümseyen gözler, özenli ev sahipliği… Etkinlik için yapılan hazırlıklarsa hepsinden özenlisi…
Kitap öylesine özenli incelenmiş ki, söyleyecek söz bulamadım doğrusu. Romanın dili, anlatım, kurgudaki ustalık, gerçekçilik; özdeşim kurma ve sarsılmaları; sevgi eksikliği, boşanmanın çocuklar üzerindeki etkilerinin iyi verildiği gibi övgülerin yanında; teknik yanlışlar, romandaki yan kahramanların geçmiş yaşamları hakkında yeterince bilgi verilmediği, romanın daha uzun ve daha güzel yazılabileceği gibi eleştiriler de yer aldı. Övgülerde mutlandığım kadar, eleştirilerin de bana iyi birer rehber olacağının bilinciyle, son derece özenle dinleyip notlar aldım.
Toplantı, her anlamda kusursuzdu kuşkusuz; ama beni çok etkileyen iki ayrıntıyı eklemeden geçemeyeceğim. Birincisi, bir dönem sokak çocuğuyken sonra kurtulup emniyet müdürlüğüne dek yükselen, yaşamını sokak çocuklarına adayıp bu konuda bir de kitap yazan Şevki Dinçal’ın varlığı; gerek kendi yaşamı, gerekse Sokaklar Düş Yangını hakkında anlattıklarıydı. İkincisi de bir arkadadaşımızın bir gecelik sokak kızlığı serüveniyle kitapta geçen pek çok ayrıntıda kendini bulduğu yolundaki değerlendirmesiydi.
Akşam yemeği apayrı bir güzellikti. Şiirler ve şarkılarla renklenen balık-şarap keyfimizin dinleyicisi ve izleyicisi de çoktu; komşu masalar, gençler, çocuklar… Oraya sürüklediğimi düşünüp sıkılacağını sandığım arkadaşım Müjgan’ın geceden çok keyif alması da rahatlatıcıydı doğrusu.
İzmir’in tüm güzelliklerini size yeniden solutmaya çalışan dostlarınıza ve o Samanyolu yıldız kümesine sevginizi, dostluğunu, teşekkürlerinizi iletmek istersiniz de sözcükler yetmez ya… O da benim işte.
Övgüleriyle beni göklere çıkaran, eleştirileriyle bakış açımı genişleten, konukseverlikleriyle gönlümü okşayan, başta Zübeyde Seven Turan olmak üzere, tüm EGELİ KADIN YAZARLARA, KAROK,a ve YENİ ASIR gazetesinin Karşıyaka temsilcisi Tufan Atakişi ve eşi Asuman Hanım’a; ayrıca beni İzmir’de ağırlayan dostlarıma gönülden teşekkürler.
Yeni güzelliklerde buluşmak dileğiyle. Sevgiler.
Ayşe Yamaç
26.10.2010, İstanbul
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)