27 Kasım 2012 Salı

GENÇLİK EDEBİYATI

GENÇLİK EDEBİYATI Gençlik; çocukluktan sonraki, yetişkinlikten önceki döneme verilen addır. Bazı uzmanlar buna karşı çıksalar ve erişkinliğe kadar olan bölümün bütününü çocukluk olarak değerlendirseler de gençlik ergenlikle başlar(11-14 yaş-ilk gençlik), 25 yaşına kadar sürer. Gençlik tanımı için böyle bir yaş sınırlaması yapılsa ve kesin olarak gençliğin bir sınırı olmasa, kendini genç hisseden her yaşta insan genç olsa da yine de bu yaş grupları için bir edebiyat oluşmuştur. Dünyadaki geçmişi çocuk yazınıyla birlikte yüz yılı aşsa da bizde yetmişli yıllarla başlayan bu akım, “çocuk ve genç için ayrı edebiyat olmaz,” direnmelerine karşın, kesintilerle sürer ve ancak doksanlı yıllarla ivme kazanır. Ergenlik dönemi, insan yaşamının en güç dönemidir. Çocukluktan sıyrılmaya başlayan ergenin bedeninde, duygularında, yaşam biçiminde, algılarında değişimler başlamıştır ve genç bunlarla baş etmekte zorlanır. Bu yüzden de kendini anlayabilecek, anlatabilecek, yaşam algısındaki değişiklikleri karşılayabilecek kitaplara gereksinim duyar. Gençlik edebiyatını çocuk ve yetişkin edebiyatından ayıran en önemli ayrıntı da burada devreye girer. Nasıl ki gençliğe adım atan bir bireyin bedeninde ve duygularında değişim oluyorsa, aynı değişim gençlik kitaplarında da kendini gösterir, göstermelidir. Konu, yazım tekniği, kurgu, dil ve diğer özelliklerle gençliğe özgü olmalı, gençlere sanatsal ve estetik duyarlılığı tattırmalı, geliştirmelidir. Günümüzde internet ve televizyon, ne yazık ki gençlerin yaşamının büyük bölümünü kaplamıştır; hatta neredeyse ilgi ve gereksinimleri belirler duruma gelmiştir. Bu durum, kitap okuma oranlarını çok etkilese, hatta düşürse de yetişkinlerle kıyaslandığında gençlerin hala okumaya ilgisinin olduğunu söyleyebiliriz gönül rahatlığıyla. Toplum nasıl farklı sosyal katmanlardan oluşuyor, ilgi ve gereksinimleri içinde bulundukları ortama göre farklılık gösteriyorsa, gençler için de benzer bir durum söz konusudur. Örneğin, Afrika’nın açlıkla boğuşan bir ülkesinin genciyle, Amerika ya da Avrupa’nın her türlü olanağı ellerinde bulunduran gençlerin ilgi ve gereksinimleri benzer olabilir mi? Ülkemiz için de aynı durum söz konusudur. Kentleşme ve göç olgusunun yoğunlukla yaşandığı ülkemizde çocuk yaşta işçiliğe başlayanlar, sokaklarda yaşamak zorunda bırakılanlar; cinnet, cinayet, taciz ve tecavüzle gündeme gelenler; çocuk gelinler, okutulmayan kızlar; töre, namus, gelenek ve göreneklerin kıskacında olanlarla kentlerde orta halli ya da üst gelir grubunun gençlerinin ilgi ve gereksinimleri, sorunları aynı olabilir mi? Özellikle de popüler kültürün televole türü programlar ve dizilerle; köşe dönmeci ve kolay yoldan para kazanma, sınıf atlama gibi uçkun düşüncelerin gençlere pompalanmaya çalışıldığı düşünülürse… Bu durum, okudukları kitaplara da yansır; kuşkusuz kitaba ulaşabilenler için… Edebiyatın işi sorunlara çözüm bulmak değildir kuşkusuz; öğretici yani didaktik olmak hiç değildir. Çünkü gençlere öğretmenler, anne-babalar, büyükler; okullar, kitle iletişim araçları durmadan akıl verir, öğreticilik yapar. Bir de bunu yazınsal ürünlerde yapmaya gerek yoktur.Yalnızca bu işe soyunan yazarların, gençlerin içinde bulundukları toplum, ülke ve dünyanın sorunlarıyla yüzleşmesini sağlamak, yaşama bir ayna tutmak görevidir bence. Gençler, kendilerini, sorunlarını içinde bulacakları kitaplarla buluşmalıdır ki kitap okuma alışkanlığı kazanırken, yaşama da farklı pencerelerden bakabilsinler; okuduğu kitaplarda gençlerin sorunlardan çıkış yollarını kendilerine rehber edenler bile çıkabilir. İletişim çağında yaşıyoruz. Gençlerin her türlü bilgi ve belgeye ulaşması çok kolay artık. Bu yüzden bilgi yüklü değil, yazınsal değeri olan kitaplarla buluşturulmalıdır gençler. Yalnızca oyun ve eğlence amaçlı, hoşça vakit geçirmek için de olmamalı; çünkü hız çağındayız, çok hızlı yaşıyor, hızlı öğrenip hızlı tüketiyoruz; bu yüzden de zamanımız çok değerli. Özellikle de ülkemizde gençlerin sınavlarla yarış atına döndürüldüğü düşünülürse… Gençler için yazılan kitaplarda konu sınırlaması olsun, değil demek istediğim; ama vampirlerle, büyülerle de doldurulmamalı gençlerin kafası. Fantastikten gerçek yaşama kadar her türden yazılabilir ama ne yazdığımız kadar nasıl yazdığımız da önemlidir. Dünya bir kan gölü... Her tarafta savaş… Özelde toplumsal barışa, genelde dünya barışına katkıda bulunmak istiyorsak, farklı sosyal katmanlardaki ve uluslardaki gençleri, hiç olmazsa kitaplar aracılığıyla buluşturmak, birbirlerini anlamalarını sağlamak zorundayız. Gençlik edebiyatı bunun için iyi bir araç olabilir. Bu ülke bizim, bu dünya bizim. Yoksa bunca sorun yumağında boğulacağımız bir yana, gençler yetişkin olduklarında ülke ve dünya gündeminden habersiz, toplumsal ve ulussal farklılıkları göz ardı eden sudan çıkmış balıklara dönecek. Siyasi, totaliter ya da dini inançları dayatmayan ama yaşamdan, toplumsal ve dünya gerçeklerinden de büsbütün kopmayan; onları hem anlayacak hem de anlatacak kitaplara gereksinimleri var. Yerelden evrensele ulaşmak istiyorsak, kendi ülkemizi, kültürünü, gençlerini ve sorunlarını çıkış noktayı yapmalıyız; kuşkusuz dünyanın diğer ülkelerinde yazılan gençlik romanlarını da okuyarak ve okutarak; ama bizim yazdıklarımızı da onların okumalarını sağlayarak… Başka Türkiye ve başka dünya yok!.. Gençler yalnız bizim değil; öncelikle kendilerinin, sonra ailelerinin, ülkelerinin ve dünyanın bu günü ve geleceği. Bu geleceği harcamaya da uyutmaya da hakkımız yok! Sevgiyle. a.y.

Hiç yorum yok: