YALNIZLIK MI DEDİNİZ…
b’akmayı bilir misin
ya gönül gönül akmayı
g’örmeyi öğrendin mi?
Ya bir ömrü s’öz sabrında örmeyi
Yalnızlık mı dediniz? Kim yalnız değil ki; hem de bunca kalabalığa karşın?
Sistem, evleri büyüttükçe yaşamları küçültmedi mi? Teknoloji geliştikçe, çoğumuzu ekranlara kilitlemedi mi? Peki, bu yalnızca çağın suçu mu?
En son ne zaman bir dostunuzun hatırını sordunuz? Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırını, bir kadeh şarabın çoğalttığı sıradan söyleşileri, bir bardak çayın kokusunu, bir tabak yemeğe ortak uzanan el olmanın keyfini en son ne zaman yaşadınız?
Bir çocuğun gülüşünde umut umut çiçek açtınız mı hiç? Eline hiç kalem almayan bir gençte öykü öykü, şiir şiir çoğalmanın güzelliğini tattınız mı peki? Bir kadının umarsızlığına dostluk elinizi uzattınız mı? Gülmeyi unutmuş bir gözde gülümseme olmaya çalıştınız mı hiç?
Kaldırıp başınızı b’aktınız mı ufuklarca? Karanlığa yaktığınız mum damlalarından yandı mı elleriniz? Gül olup gülüş olup açtınız mı bahar bahar, yağsanız da sağanaklarca? Göze değil öze girmeyi bilir misiniz? Görmeyi öğrendiniz mi gerçekten? Ya bir ömrü sabır sabır örmeyi…
“…
Hor baktık mı karıncaya
Kırdık mı kanadını serçenin
Ya nasıl kıyarız insana
…”*
Küçük öfkelerden büyük kırgınlıklar mı yarattınız yoksa? Dostluklar öldü, diye onlara sırt çeviren siz miydiniz? Bugün yanımdaysa yarın yoklar nasılsa, diyerek insanlara inancınızı bütünüyle yitiren ya da… Yalnız kalacağınız günlerin hesabını bugünden yapıp önlem mi alıyorsunuz, gelecek korkusuyla?
“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
…
Neyleriz kararan tomurcukları
…”**
Kapattınız mı tüm kapılarınızı, dostluğa özgü ne varsa ? Düşlere mi hapsettiniz karartıp sevgi tomurcuklarını? Bulutlara merdiven kurup kendiniz mi ördünüz yalnızlığın kozasını? Kalıplar mı döktünüz yoksa kendinize, kendinizin bile kıramadığı? Peki ya siz, sizin vaktiniz oldu mu “durup ince şeyleri anlamaya”, Gülten Akın çağlayışınca ?
Ya umudun türküsü nasıl söylenir? Yalnız mı; bulutlara ördüğünüz kozayla mı; kat kat döktüğünüz kalıplarla mı ya da, yalnızlığı putlaştırırcasına? O karşı çıktığınız, savaştığınız sistemin tam da istediği gibi…
“…
Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri
Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz”**
Yalnızlık mı demiştiniz?..
“…
Varmak için o güzel yarınlara
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
…”***
a.y.
*Hasan Hüseyin
**Gülten Akın
***Metin Demirtaş
7 Şubat 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder