16 Ekim 2008 Perşembe

SES BAYRAĞIMIZIN SESİ

SES BAYRAĞIMIZIN SESİ

İçimden yağmurlar geçiyor, sellerinde yittiğim. Mavi Kuşa Ağıt yazan bir koca çınarı uğurluyorum sonsuzluğa. “Siz dal üstündeydiniz, uyuyordunuz belki/ siz vurulmadınız belki”* ama bir dalım daha kırılıyor benim, yiten her değerle.

**“İşte karanlık büyümüştür,” onun yokluğunla. “Dağ daha dağ/su daha su/yıldız daha yıldız olmuştur ötelerde.” O da yıldızlara karışıp gitmiştir, gönlümüze bir ses bayrağı bırakarak. Daha da koyulaşmıştır bir türlü yırtamadığımız karanlık, onun da bırakıp gitmesiyle.

“İşte karanlık büyümüştür” koca bir çınarın daha devrilmesiyle. Yeni dizeleri çiçeğe durmayacaktır artık, yeni dalları sürgün vermeyecektir kitap kitap. “Göklere, göklerin karasına karışmıştır kocaman.” Gönüllerimizi de peşi sıra sürükleyerek.

Oysa,* “ne zaman bir yaban arısı çiçeğe konduysa, emdiyse üzümünü yaz boyunca,” oradaydı o. Dize dize çağlardı hemen. Çağların dışındaki söz buluşmaları ondan sorulurdu, aydınlığın karanlığı kovacağına olan inancı o pompalardı şiir şiir.* “Küçük bir otun yeşere yeşere/kocaman göğü köpük köpük yürüttüğünü” de gören oydu, “Her gece yavaşça/Yatağınıza girerken/Karanlığa karşı/Anılarınızla ağarırsınız/” diyen de…

Evrenin açık kalmış kapısından girip yine aynı kapıdan çıkarken aydınlığı bırakıyor bize şiirleriyle. Yine kendi sesi yankılanıyor belleğimde: “Abartılmasın tasalar yaslar haydi/ Kurtulmak biraz öncesinden haydi /Haydi sevgide karanlıkta nerde olursan ol/Haydi bulunulan yerden başlamak”

Bulunan yerden başlıyorum yeniden. Yas tutmanın zamanı olmadığını haykıran ses bayrağımızın sesiyle.
16.10.2008, Eskişehir



Fazıl Hüsnü Dağlarca (* Haydi’den **Yenilen Büyür’den.)

Hiç yorum yok: