7 Ekim 2008 Salı

AYŞE YAMAÇ

İÇİNDEN DENİZ GEÇEN SÖYLEŞİLER


26-27 Eylül 2008’de DKK Foça Deniz üssündeydim. Öykü ve masallarımla sıcacık söyleşilerimize giren deniz kokusundan bir nefes de size sunmak istedim.

Bu söyleşinin asıl mimarı Sevgi Koşaner’dir. İçinden Deniz Geçen Masallar çalışmasını geçtiğimiz yıl başlatan Sevgi, bu yıl da bu çalışmayı deniz izcileri için yaşama geçirme önerisi almış, çalışmanın bir ayağı olan okur-yazar buluşması için de bazı yazar arkadaşlarla birlikte beni de çağırmıştı. Diğer arkadaşlar gelemeyince, söyleşiyi tek başıma yapmak zorunda kaldım; ama bundan yakındığımı sanmayın sakın! Öylesine dolu dolu bir söyleşi oldu ki, yorgunluğum da keyifliydi, çalışmanın diğer ayaklarını izlemek, Foça’yı doya doya gezmek ve Sevgi’nin çektiği bulut fotoğraflarını izlemek de…

26 Eylül Cuma sabahı Sevgi, ben ve Sevgi’nin yeğeni kağıt katlama sanatçısı Şenkal Kileci,askeri araçla İzmir’den alındık.Onurumuza verilen öğle yemeğini komutanlarla birlikte Karamürselbey gemisinde yedik. İlk kez askeri bir gemi görüyordum. Geminin görkemi de askeri personelin bize olan ilgisi de her türlü sözün üzerindeydi. Kahvelerimizi içip gemiyi gezdikten sonra, Foça’ya döndük. Ben dinlenmek için otele, Sevgi ile yeğeni de ertesi günün hazırlıklarını yapmak için deniz müzesine gittiler.

Birkaç saat dinlenip Eskişehir_İzmir yolunun yorgunluğunu üzerimden attıktan sonra, Sevgilerle birlikte Foça’yı gezmeye çıktık. Sevgi, gördüğü her bulut ve günbatımı görüntüsünü fotoğraflamak için durmadan çalışırken ben de Foça’nın güzelliğinin tadını çıkarıp sıcakkanlı Foçalıları hayranlıkla izliyordum. Sonunda akşam yemeği için yerimizin ayrıldığı sahildeki lokantaya gidince ne denli yorulduğumu ayrımsayabildim. Çok güzel bir akşamın ardından otelimize döndük.

Bu arada, bir ayrıntıyı anlatmadan geçemeyeceğim: Foça ‘nın bir tepesinde nöbetçi kulübeleri var. Bunlar uzaktan keçi görüntüsü veriyor; hem de Süleyman Bulut’un KAYABEYİ isimli kitap kapağındaki resmin aynısı… Süleyman Bulut ve Mustafa Delioğlu’nun kulaklarını da epeyce çınlattık.

Ertesi sabah bizi arabasıyla alması gereken Barış Binbaşı gecikince otel sahibinin bizi arabasıyla müzeye dek götürmesi, üstelik de bunu kendisinin önermesi Foçalıların sıcakkanlılığı konusundaki düşüncelerimi pekiştirdi. Müzeye(Denizciliği Tanıtma Sevdirme Yaygınlaştırma Merkezi) vardığımızda İzmir’den gelecek resim ve baskı ekibi de hazırdı. Müzeyi gezdikten sonra herkes işinin başına gitti, ben de söyleşilerime başladım.

Yaklaşık yüz öğrenciyle, üç grup halinde söyleşi yaptım. Bu öğrenciler, köylerden katılan deniz izcileriydi. İçinden deniz geçen masallar ve öyküler okudum. Söyleşilerimi komutanlar, Foça Kaymakamı, Cumhuriyet Savcısı ve komutan eşleri de izledi. Hepsinin ilgisi de yoğundu; özellikle çocukların sordukları sorular, öyküleri sonuna dek soluksuz dinlemeleri beni çok mutlu etti.
Öğleden sonra, kağıt ve kumaş boyama çalışmasına komutan eşleriyle birlikte ben de katıldım. Bu çalışma öylesine zevkliydi ki, hepimiz çocuklar gibiydik. Özellikle de okumasını yaptığım İKİ YUNUS adlı öykümü çağrıştıran iki yunus boyadım ki sormayın gitsin! Elif Yeşil ve Yeşil Sanat Evi ekibinin özverili çalışmasını da söylemeden geçemeyeceğim. Bize ne yapacağımızı sabırla anlatıyordu çünkü.


Sevgi ile yeğeninin hazırladığı İçinden Deniz Geçen Kağıtlar sergisi de büyüleyiciydi. Sevgi bu kağıtlardan hazırlanmış bir tabloyu , ben de okuduğum kitapları müzeye armağan ettik. Ayrılırken, yeni bir çalışma için sözleşmiştik bile…

İşimiz bittikten sonra Ertuğrul gemisine götürüldük. O gemiyi de bütünüyle gezip kahvelerimizi içtikten sonra, askeri araçla izmir’e döndük.

Sevgi’den ayrılıp otobüse bindiğimde yüreğim sıcacıktı. Başta Sevgi Koşaner ve Amiral Fatih Bey olmak üzere, bu çalışmada emeği geçen herkese gönül dolusu teşekkürlerimi yolladım.
5 EKİM 2008, İstanbul

Hiç yorum yok: