2 Ağustos 2010 Pazartesi

MAVİLİĞİN BAŞKENTİ


bütün yüzler mavi bu sabah
bütün gözler deniz
gökyüzüne uzanıyorum
bulutlar sessiz



MAVİLİĞİN BAŞKENTİ


Güneş henüz doğmamış; havada sabah serinliği… Deniz, geceden kalma lacivertinden sıyrılma telaşında; dalgalar soluk soluğa…


Kumların üzerine oturuyorum yavaşça, doğanın bu uyanışını ürkütmekten korkarcasına. Doğudaki ufuk çizgisi, lacivertten pembeye uzanan bir renk cümbüşünde… Bu güzelliğe takılıp kalıyor bir süre bakışlarım. Sonra kızıl bir yelpaze gibi salınarak gülümsemeye başlıyor güneş. Denizin üstü de maviyle kızılın karışımı binbir tona bürünüyor. Dayanamayıp kalkıyor, kucaklıyorum bu güzelliği.


Deniz, havadan daha ılık. Ürpermeyi beklerken, bu ılık kucaklaşmayla gevşiyor bedenim. Uzanıyorum denizin üstüne, sanki gökyüzündeyim; yatağım bulut mu, deniz mi ayrımsayamıyorum, belki ikisi birden…


Dalgalar hafif çırpınışlarla, en güzel şarkısını söylüyor. Kulağım bu engin maviliğin ninnisinde; bedenim ana kucağındamışçasına, hafif sallanışlarda. Bulunduğum an, maviliğin başkenti sanki.


Maviliğin başkenti, Cemal Süreya’nın dizeleriyle kolkola giriyor bir an:
“Biliyorsun, ben hangi şehirdeysem orası yalnızlığın başkenti... "


Ve hemen arkasından Ali Yüce’nin dizeleri söze bürünüyor belleğimde:
“yalnızlık da kim oluyormuş
boyuyor kendi kendini gurbet
gözlerinizin rengine
…”


Tüm gözleri denize, tüm yüzleri gökyüzüne, tüm yürekleri güneşin doğuşuna boyuyorum sonra. Denizin okşayışı gibi yumuşak bir gülümseme yerleşiyor dudaklarımın kıyısına. Dalgalarla oynaşan kumsala yürüyorum dingin bir hoşnutlukla.


Güneş, her yeri, her şeyi yalımlara boyamaya hazırlanırken ayrılıyorum kıyıdan, ufuk çizgisine dalan bakışlarımı toplayarak.


Uzaktan bir gemi geçiyor, yelkenlerini dalgalarla oynaştırarak…

02.08.2010, Antalya

Hiç yorum yok: