23 Ağustos 2008 Cumartesi

10 yaş ve üstü

YAŞLI RÜZGAR

Bugün, duvarlar üstüme üstüme geliyor. Neden, beni böylesine bunaltıyor? Yalnızlığım, yeni değil ki. Üç yıldır, alışamadım gitti...

Ne yapsam? Neyle oyalansam? Nasıl zaman geçirsem? Birisi duysa, söylediklerime güler. Oysa her geçen dakika, yaşamımdan götürüyor.

Dışarısı, ne güzel görünüyor! Ayaklarım tutsa da yürüyebilsem! Şu bahar kokusunu, doya doya içime çekebilsem!. Mor salkımlı erguvanların altına oturabilsem!. Dallarına uzanıp salkımlarını okşayabilsem! Koparmadan koklayabilsem! Ya da, şu salıncaktaki çocuğun yerinde olabilsem! Bedenimle birlikte düşlerimi de havalandırsam. Çimlerde emekleyen şu çocuğun yerinde olsam da olur. Yeşile dokunabilsem, yeşili duyumsayabilsem, yemyeşil olsam!... Ya da rengarenk yediverenlerin yapraklarında bir çiy tanesi olsam! Onların kokusunu içebilsem! Kadife yumuşaklığın uzanıversem!

Çimenler, şimdi ne güzel kokuyordur! Taze ottan gelen bahar kokusu, en sevdiğim kokudur. Güneş bedenimi, ılık ılık okşarken , çimlerde doyasıya koşabilsem! Yuvarlansam olabildiğince... Arasıra bir tutam koparıp, bedenime baharı yükleyebilsem! Sonra da rüzgarla yarışsam. Baharın ılık, tatlı esintisine bedenimi versem. Bedenim, usul usul okşansa! Saçlarım rüzgarda uçuşsa! Alabildiğine özgür olsam!

Oh! Yağmur başladı işte! Şimdi, otlar, çiçekler daha güzel kokar. Tüm doğa, tozundan kirinden arınır. Biraz daha canlanır yeşil, biraz daha boy atar. Boyları, bileklerime çoktan ulaşmıştır. Şimdi kırlar halı gibidir.

Çimenlerin arasında gelincikler de açmış mıdır acaba? Açmıştır açmıştır... Açmaz mı? Yemyeşil çayırlar, kırmızı gülücüklerle süslenmiştir. Yalnız kırmızı mı? Pembeli, morlu tüm kır çiçekleri de açmıştır. Kırlara koşun, çağrısı...

Önüme şeker koymuşlar. Şekerin ambalajı da süslü. Sanki, kır çiçeklerine benzetmek istemişler. Pırıl pırıl. Benzer mi hiç?

Ben, şekeri ne yapayım? Çıkarın dışarıya da baharı soluyayım! Anlamazlar ki! Şu kapıyı bir açabilsem, bu dört duvardan kurtulurum ya, açamıyorum işte! O zaman belki, dizlerime de can gelir. Tüm doğayı canlandıran bahar, benim dizlerimi canlandırmaz mı?

Yorulur muşum? Yaşlanmışım. Dayanamazmışım... Avuntuları da hazır. Bırakın ya; burada kalıp çürümektense, yorulup yıpranayım! Neden anlamıyorsunuz beni?

Yanlış mı duydum acaba? Yoooo! Yanlış olamaz! Bu, Sedef’in kişnemesi. Onu hemen çağırmalıyım. Sesimi duymalı.

Sedef bu!... Oh beee! Sonunda, sesimi duymuş. Ağzıyla kapıyı açmaya çalışıyor. Ha gayret, Sedef! Başaracaksın, biliyorum! Aaaa! Kapı açıldı sonunda... Sana dememiş miydim; bak, başardın. Teşekkür ederim Sedef! Teşekkür ederim! Bunu hiç unutmayacağım! Al, şekerim de senin olsun.

Beni, kırlara mı götürmek istiyorsun? Bunu, ben de istiyorum, sağol. Yalnız, sen gençsin. Ben, senin kadar hızlı koşamam, yürüyemem bile. Haaaa! Anladıııım! Zamanla açılır dizlerin, diyorsun. Umarım haklısındır.

Oh beee! Haklıymışsın! Bak, hızlı hızlı yürümeye başladım bile! Biraz sonra, koşacağıma da inanıyorum. Bir kez daha teşekkür ederim Sedef! Beni, sütçü beygiri olmaktan kurtardın. Şimdi, kırlarda özgürce dolaşmak istiyorum. Bak, koşuyorum bile! Sen de mi benimle geliyorsun? Hayır mı? Peki, sen bilirsin. Aslında, seni anlıyorum. Şu anda sen, benim gençliğimsin. Yarış atı olmanın keyfini yaşıyorsun. Bulutlara ulaşıp rüzgarla yarışıyorsun. Sana başarılar dilerim! Hoşçakal!

-Oh beee! Böyle özgürce koşabilmek ne güzel! Sedef haklıymış, dizlerim açılmaya başladı bile. Kim tutar beni! Bekleyin yemyeşil kırlar, yaşlı Rüzgar size geliyor!

Hiç yorum yok: