23 Ağustos 2008 Cumartesi

bugün bayram

>

BUGÜN BAYRAM

Hiç uyanmadığım bir saatte, sabahın altısında uyandım bu sabah. Ortalık henüz ağarmamıştı. Evlerden sokağa hiç ışık sızmıyordu. Demek ki henüz, bayram namazı için bile erkendi. Çayımı demleyip bardaktaki sıcaklığıyla yüreğimi ısıtmaya çalışırken, evlerin ışıkları da tek tek yanmaya başladı. Güneş kızıl saçlarını savurup penceremden içeri dolduğunda, eski bayramlara yolculuğum da başlamıştı.

Ne güzeldi çocukluğumuzun bayramları! Bir gün önceden alınan bayramlıkları başucumuza yerleştirir, onlara dokunarak uyumaya çalışırdık. Yüreklerimiz kıpır kıpırdı. Sabahleyin herkesten önce yataktan fırlar, büyüklerimizin ellerini öpme yarışına girerdik. Bayram harçlığını kim daha çok verecek, tartışması da değişmez konularımız arasındaydı. Bir köşeye çekilir, gizlice harçlıklarımızı sayardık sonra. Neler alabileceğimizin düşlerini kurardık. Erkek çocuklar mantar tabancası, kızlar bebek alırlardı genellikle. Benim gözümse kitaplardaydı. Kemalettin Tuğcu’nun, Jules Verne’nin kitaplarından ne kadar çok alabilirsem, o kadar mutlanırdım. Sınırsız bir dünyaydı kitaplar. Gökyüzü kadar sonsuzdu düşlerim.

Büyüdükçe, kitaplara olan isteğim değişmese de yazar isimleri değişmeye başladı. Bayram harçlıklarımın yeni sahipleri, A.J.Cronin’in, Barbara Cartlan’ın, Muazzez Tahsin’in, Kerime Nadir’in kitaplarıydı artık. Onların yerini Nazım’ın, Memet Türkkan’ın, Kemal Bilbaşar’ın, Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’in, Tolstoy, Dostoyevski’nin, Balzac’ın…kitapları aldığındaysa, epeyce büyümüştüm artık.

Bu sabah aklıma gelen ilk şey, artık bayram harçlığı alabileceğim büyüklerimin olmamasıydı. Uzun süredir ben veriyordum harçlıkları artık. Yine ilk kez bu bayram, kendime bir kitap almadığımı ayrımsadım şaşkınlıkla. Kitaplığa dar attım kendimi. Kitapların çoğunu, bir dostu okşar gibi, okşadım uzun uzun. Her birisiyle geçmişe yolculuklar yaptım. Yitirdiklerim, göz pınarlarımda ışıdı uzun süre. Güzelliklerden de geçtim yeniden, acılardan da…

Bayramları bayram gibi yaşayamıyoruz artık nedense. Yitirdiğimiz çocukluğumuz mu, yoksa yaşama sevincimiz mi? Kitaplar, unutuldukları için mi küskün bakıyor bayram sabahlarına? Karanlık, kitapların yokluğuyla mı koyulaştı?

Telefonumdan akan dost sesleri gönlüme ulaşıyor. İyi ki yaşamışım dolu dolu, diyorum; acıları da sevinçleri de… Hele de dostluklar… Bir bayram şekeri alıp atıyorum ağzıma. Eski tadında olmasa da bugünün bayram olduğunu anımsatıyor bana. Sonra da kitaplarımın arasına dalıyorum. Onlarsız bayram olur mu?

12.10.2007

Hiç yorum yok: