23 Ağustos 2008 Cumartesi

neden sanat

AYŞE ÇEKİÇ YAMAÇ

NEDEN SANAT

Sanat, estetik bir duyarlılıkla yaşama bakabilmektir; yani insanın özüdür sanat. Sanat; kendini ve başkalarını tanıyabilmek, kendini başkasının yerine koyabilmek, yani empati yapabilmek; yaşamı sevgi ve barış üstüne oturtabilmek, yaşama değişik pencerelerden bakabilmek, doğa ve kültür arasındaki ilişkiyi kavrayabilmek için gereklidir.

Toplum yaşamının asıl belirleyicisi üretim ve tüketim ilişkileridir. Bunlar yaşamımıza o denli egemen olmuştur ki, reklam yoluyla bizi esir almıştır. Her birimizi marka düşkünü, yalnızca tüketen birer robota dönüştürmeye başlamıştır. Bunu da büyük ölçüde başarmıştır, diyebiliriz. Savaşlar artmış, şiddet her yanımızı sarmıştır. Okullarda bile çeteler kurulduğu, öğrencilerin birbirini yaraladığı ya da öldürdüğü, öğretmenlere saldırıldığı göz önüne alındığında; ne denli güç koşullarda yaşamaya çalıştığımız kolayca görülür. Bunun önüne geçmenin tek yolu sanattır; sanatı içselleştirmek, ona yaşamımızda daha çok yer vermek, okullarda sanat eğitimine ağırlık vermektir. Demokratik bir yaşama ortamına kavuşmayı istiyorsak, yaşamımızın merkezine sanatı yerleştirmeliyiz, diye düşünüyorum.

SANATIN ÖNEMİ

Bir düğmeye basit bir dokunuşla, zaman ve mekânı birkaç yüzyıl kısaltabilecek güce erişen insan düşüncesi, yepyeni ve şiddetli korkuları da beraberinde getirdi. Bilim, endüstri, teknik ve politika alanında meydana gelen birbirine bağlı ve sürükleyici gelişmeler, toplumlara özgürlük getirdiği kadar, huzursuzlukları da arttırdı. Özellikle 1945 sonrası, insanların gökyüzüne tırmanışları, yeryüzündeki büyük sermaye hareketleri, insana yakışmayacak katliamlar, endüstriyel ve teknik gelişmeler, şiddetli ve yıpratıcı korkuları da beraberinde getirdi. Bütün bunlar, bugünkü insanın sanata bakış tarzını da biçimlendiren gelişmelerdir.
Günümüzde, insanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olabilecek alanlardan biri de sanattır. İnsan duyarlığının karmaşık ürünleri olan ve daima insan özgürlüğünün hakkını arayan sanat eserleri, bazı kalıpları sürekli olarak zorlayıp aşar, onların nitelik olarak daha üstün ve yoğun yeni seviyelere ulaşmasını sağlar.
Tolstoy, "İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı" der. İnsan, nasıl duymaya, düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata girmiş olursa, insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renklerle canlı ve cansız simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren, gerçekten tarih sahnesine çıkmış olur.

Sanatta güzeli, bilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı, aslında kendini aramaktadır. Felsefe, bilim, sanat ve hatta teknik gibi alanlar, birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Her sanat eseri, var olan bir şey ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir veya bir insan görüntüsüdür. Bir tiyatro oyunu, belli olayların simgelenmesidir. Bir şiir ya da müzik parçası, ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularından bir anlatımdır. Sanatçının gördüğü, kavradığı ve gerçeklik olarak belirlediği varlığın bilgisi, sanatın öz konusunu oluşturur.

KAYNAK:http://www.geocities.com/”

ATATÜRK’ÜN SANATA İLİŞKİN SÖZLERİ

Sanatın önemi
Adana'da Esnaf Cemiyeti'nin çayında söylemiştir:
Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller gereklidir ve bilirsiniz ki, bu temellerin en önemlilerinden biri sanattır. Bir millet, sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir yaşama sahip olamaz. Böyle bir millet, bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve hastalıklı bir kimse gibidir. Hattâ kastettiğim anlamı bu söz de ifadeye yeterli değildir. Sanatsız kalan bir milletin yaşam damarlarından biri kopmuş olur.
1923 (Atatürk'ün S.D.II, s. 125)

Sanatın önemini takdir etmeli ve bu takdirin, bugünün gereklerine göre gereken yollara başvurmakla olacağını anlamalıyız.
1923 (Atatürk'ün S.D.I1, s. 126)

Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felâkete uğrar.
1923 (Atatürk'ün S.D.1I, s.126)

Babalarımız, babalarımızın babaları sanatla, millete canlılık ve mutluluk verecek alanlarla gereği kadar uğraştırılmamış, kendi evlerini ve kendi işlerini bırakmışlar, yabancıların bekçiliğini yapmışlardır. Halbuki, bizi mahvetmek isteyenler sanatın her dalında ilerlemişlerdir. Bugünkü tezgâhla Amerika ve Avrupa'ya karşı mücadelenin sonucu mağlubiyettir. Kendi derecemizi bilelim, insaf edelim. Neyi öğrenmek gerekse onu öğrenelim; bize din de Allah da bunu emrediyor.
1923 (Atatürk'ün S.D.II, s.128)

Erişmek zorunda bulunduğumuz düzeye, bugüne kadar uzak kalışımızın önemli sebeplerinden biri, sanata ve sanatkârlığa lâyık olduğu derece önem verilmemiş olmasıdır. Bunda suçun, her şeyde olduğu gibi,sultanlarda, kişisel saltanatlarda olduğu daima hatırda tutulmalıdır. Milleti içinde bir saraç bulunuşundan üzgün, kırgın olan Osmanlı Padişahı vardı.
1923 (Maarif Vekilliği Dergisi, Sayı : 21-22, Şubat 1939)


Sanat şarttır
Memleketimizin verimli topraklarından, sayısız özelliklerinden, çeşitli ve zengin kaynaklarından kimseye muhtaç olmaksızın hakkıyla yararlanabilmek için ve bu nedenle milletimizi mutlu ve varlık içinde, ordumuzu tamamen gereksinimden uzak ve kuvvetli yaşatabilmek için, sanat şarttır. Sanatın en basiti, en şereflisidir. Kunduracı, terzi, marangoz, saraç, demirci, nalbant, sosyal yaşamımızda, askerî yaşamımızda saygı ve değer katına hak kazanmış sanatkârlardır.
1922 (Atatürk'ün S.D. II, s. 32-33)

Dünyanın teknikte ve sanatta en son ilerlemelerini göz Önünde bulunduracağız.
1924 (Atatürk'ün S.D.H, s. 167)

Adana'da Esnaf Cemiyeti'nin çayında söylemiştir:

Bu gece milletin gerçek tabakasına ait siz esnaf ve sanatkârlarla bir sofrada bulunmakla çok memnun ve mutluyum. Bu memnunluk ve mutluluğum asıl siz sanatkârların ufak dükkanlarınız yerine muhteşem fabrikalar yapıldığını gördüğüm gün, en gerçek ve en yüksek derecesini bulacak
tır. 1923 (Atatürk'ün S.D.I1, s.128)

Bir millet, sanatsız yaşayamaz. Geçmişte belki büyük fabrikalar halinde değil, fakat her evde bir tezgâh veya birkaç tezgâh vardı. Milletimizin gayet ince sanatları vardı. Bunların da hepsi bitti. Çünkü yabancılara verilen ayrıcalıklar, bu küçük tezgâhların yaşamasına engel oluyordu. Yabancı mallarıyla yarışmak olasılığı yoktu. Ayrıcalıklı dış alım sonucunda sanayimiz söndü. Bunları da canlandırmak gerekir. Artık, yeni hükümette dış ayrıcalıklar söz konusu olamaz. Ancak, küçük tezgâhlarda da genel gereksinimler sağlanamaz. Onun için memlekette fabrikalar kurmaya, sanayiin gelişmesini kolaylaştırmaya mecburuz. Yollarımızı, demiryollarımızı yapmak için, limanlar meydana getirmek için ne kadar para, ne kadar uzmanlık gerekir! Bunu biraz düşünmek, insanı hüzne ve umutsuzluğa götürür. Bununla beraber asla umutsuz olmak gerekmez. Biz, bu kadar geniş, değerli ve sonsuz hazinelere sahip olan bu memleketin sahibi oldukça ve milletimiz gayet kıskanç bir şekilde millî egemenliğini elinde tutarak yazgısını kendisi yönetmeye devam ettikçe sermaye de, kurumlar da, uzmanlık da bulur, her şey bulur! 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 8.9.1930)

Biz Türkler, yüz yıl öncesine kadar her şeyi kendi çekicimizle, kendi örsümüz üzerinde meydana getirir, kendi çarşımızda kendi elimizle satardık. İşte bunun için büyük bir millettik.
1923 (Atatürk'ün S.D.V, s. 203)”

ŞİDDET SARMALI

Şiddet, bugün yaşamımızın her alanına el atmıştır. Dünya ülkeleri arasında savaş, aile içi şiddet, okullara dek inen çeteleşmelerin sonucu, yaşamımız çekilmez bir hal almıştır. İşte, tüm bunların ilacı da sanattır. Özellikle de savaşlara, kavgalara, çirkinliklere ilk karşı çıkanların sanatçılar olduğunu düşünürsek, sanatın önemi daha iyi anlaşılır. Sevgi ve barış dolu bir dünyada yaşamak istiyorsak, sanata gereken önemi vermeliyiz.

SON SÖZ

Ayrıca sanatın tüm alanlarını; edebiyatı, müziği, tiyatroyu, sinemayı, resmi, heykeli, insanın insanlaşma sürecinde, değerler yaratacak araçlar olarak kavramalıyız. Notaların müziğin kitlelerin yüreğinde yarattığı etkiyi düşünürsek, yaratılacak ezgilerde güzelliği, yeni bir yaşamı, var olan yaşamın tüm gerçekliğini kitlelere aktarmanın önemi daha iyi anlaşılır.

Edebiyat ürünlerinde yani kitaplarda, toplumun içinde bulunduğu durumun yansımasını görebilir; bu yaşamı güzelleştirmenin; yeni, güzel, insanca yaşamı, yani demokrasiyi tam olarak her yönüyle yerleştirebilmenin önemini daha iyi kavramış oluruz.

Hiç yorum yok: