BİR YAĞMUR KUŞU: BÜLENT GÜLDAL
İçimden türküler geçiyor gözlerimdeki sağanakla ıslanarak; yağmurkuşları ıslanıyor. Yüreğim kanatlanıyor benden bize giden yolda. Madımak’ın ağıdını söylüyorum İlah Yaratanlara Gazel’de.
Bir Meyhanedeyim. Sesleniyorum garsona:
“Kuş dilini kaldır önümden garson
Itırlı bir zaman dilimi getir
Üç yanımız deniz nasılsa
İmbatı, lodosu topla getir
Ay ışığıyla donat masayı
Şişeleri es geç açma
Rakıdan boşanalı beri
Daha çok sarhoşum
Memleketin havasıyla”
Masama konuk oluyor yağmurkuşu. Dizeler dillendiriyor gönül telimi titreten. Türkülerimizi söylüyoruz birlikte, memleketin kararan göğüne inat. Yaşama sesleniyor bu kez de yağmurkuşu:
“Kendi halinde ne güzelsin ey hayat,
Uğultular vadisine gönlümce girdim
Ve gördüm karıncanın tanrılığını
Utandım göklere avuç açmaktan
Giyindim ömrüme aşk hırkasını”
Uğultular vadisine dalıyorum ben de. Yağmurkuşunun türküleri sürüyor. Bittiğinde, yeni baştan alıyoruz türküleri. Yüreğim türkü, yüreğim yağmur, bedenim yağmurkuşuna kesiyor. Bir Misafir’im oysa orada. Ve birden, anlıyorum ki:
“………..
Derinden akan ırmağa
Hem uzağım hem yakın
Bir karlı dağ içimde
………..
Hayatın hüznü ve gurbeti
Dünya gözlerimin içinde
Kim söndürür bu yangını?
Kurşun yarasından ağır
Delip geçiyor zaman
Ustam, söyle nedir bu hal?”
Zaman delip geçiyor. Son sayfadan dönüyorum. Yeni baştan söylüyorum Yağmurkuşunun Türküsü’nü; yüreğin susmasın Sevgili Yağmurkuşu, diyerek.
09.11.2006, Eskişehir
Yağmurkuşunun Türküsü, Bülent Güldal, İmbat yayınları, Ekim 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder