23 Ağustos 2008 Cumartesi

KASIMPATI

KASIMPATI



“Yüzümü iyi tanı
Yeni bir şiir yangını suskunluğu
Birden kopan fırtına firari bir çığlık
Zamansız ölümlerin gelip gelip vurduğu
Acının gelgitinde soluyup daralan
Her çizgisi çıkmaz yollara tanık”*

Yılların yorgunluğu çizgilerim. Her birinden parça parça akıp geçmişin maviliklerinin gittikçe kararan suyuna karışan acıların resmi bu; ya da çekilmiş fotoğrafı yaşanmışlıkların...

Şu kırmızılar var ya maviliklere karışan; işte ilk yürek yaramdan sızanlar… Beyaz düşlerimi kızıla boyayan söz hançerleri… Soluğumun ilk daraldığı anlar, ilk aldanış… Çıkmaz sokaklarda çırpınışım…

Umutlarımın zamansız budanan taze sürgünleri, canevime yediğim sayısız vurgunlar, derin çizgilerim… Toprağa ilk düşen can; sonrasında artan can yangınları…

Kaç yangından geçtiğimi bile unuttum, kararan küllerimi toplayarak; ya da kaç vurgun sonrası parçalarımı birleştirerek, bedenime can suyu vererek yeniden ayaklandığımı… Fırtınalara ektiğim çığlıklarımı susturmayı başardığım yılların çetelesini de hiç tutmadım; muştularını unutmuş sabahlara sunduğum çiy tanelerinin de…

“Şimdi nasıl koysam yerine

Kırılan dalı, örselenen çiçeği

Okşasam usulca, öpsem öpsem

Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem

Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi”**

Şimdi bir yol var önümde, can simidi gibi sarıldığım. Nasıl olacağını bilmiyorum, ama yüreğimin yaralarını sarma, budanan umutlarımı yeniden yeşertme telaşı bu. Mevsimim güz olsa da kasımpatıların açma zamanı bu. Dizelerden umut devşirme, sözcüklere düş yükleme zamanı.

Bir kasımpatıyım şimdi, Anka kuşunun küllerinde. Bembeyaz taç yapraklarımla uçmayı öğreniyorum yeniden. Hadi, binin kanatlarıma…

*Ahmet Günbaş

**Ahmet Uysal

Ayşe Ç. Yamaç

18.12.2007

Hiç yorum yok: