23 Ağustos 2008 Cumartesi

Masal

AYŞE YAMAÇ

DİLBAZ

Bir varmış, bir yokmuş. Dil yok, dilbaz çokmuş. Öyle bir dilbaz varmış ki, diğerlerine pabucu ter giydirirmiş. Bu dilbaz, bildiğimiz dilbazlardan değilmiş. Az eder, öz eder, bir çuval söz edermiş. Sonunda da istediğini elde edermiş. Neler yokmuş ki onda? Yarısı yalan, yarısı dolan… Dinleyen de dinlemeyen de pişman.

Dilbaz, yine söze durmuş. Herkes çevresine dolmuş. Ben de çöktüm yanlarına. Kulak verdim yalanlarına. Dinledikçe şaştım kaldım. Başka dünyalara daldım.

Dilbaz ile anası, bir bostanda bekçilik ederlermiş. Bir sabah anası, Dilbaz’ı erkenden uyandırmış:

-Kalk oğlum, demiş. Bir sepet üzüm topladım. Pazara götür de sat. Evde ekmek kalmadı. Biraz un, bir kalıp da sabun al. Önce ekmek yapayım. Sonra da seni bir güzel yıkayıp paklayayım. Yoksa, kirden kokacaksın.

-Olur ana, demiş Dilbaz. Pazar dediğin on adımlık yer. Ben, tez gider gelirim. İstediklerini de getiririm.

-İstersen, demiş anası. Sen bostanı bekle. Ben gidip geleyim.

-Olmaz ana, demiş Dilbaz. Ben artık büyüdüm. El, bize ne der? Sonra, bana herkes güler. Kimseyi kendime güldüremem. Anası çalışırken oğlu yatıyor, dedirmem.

-Dilli oğlum, dilbaz oğlum! Şu tatlı dilin var ya! Anan sana kurban olsun, demiş anası.

Dilbaz, sepeti koluna takmış. Yola düşmüş. On adımlık dediği yol, uzadıkça uzamış. Sepet de gittikçe ağırlaşıyormuş. Sonunda, yol kenarındaki bir ağacın gölgesine çökmüş. Niyeti, biraz dinlenmekmiş. Bir salkım üzüm almış. Bir iki derken, salkımın tümünü yemiş. Üzümün tadı damağında kalmış. Bu açlık, bu susuzluk için derken, sepette tek bir salkım üzüm kalmış. Karnı da davul gibi olmuş. Oturduğu yerden kalkamamış. Anasına ne diyeceğini düşünmeye koyulmuş.

O sırada, uzaktan bir at arabasının geldiğini görmüş. Kalkmış, yola dikilmiş. Arabanın içinde, yaşlıca bir adam varmış. Adam iyi giyimliymiş. Cep saatinin zinciri, uzaktan bile ışıldıyormuş. Dilbaz’ın gözleri kamaşmış.

Araba, Dilbaz’ın tam önünde durmuş. Arabacı,

-Ne istiyorsun oğlum, demiş. Bu sıcakta, bu ıssız yolda ne işin var?

- Kasabaya gidiyordum dede, demiş Dilbaz. Üzüm satacaktım.

Arabacı, sepete bir göz atmış. Sepetin dibindeki bir salkım üzüme bakmış. Gülmeye başlamış:

-Bu üzümü mü satacaksın? Oğlum, bir salkım üzümü kim alır?

-Bu öyle bir üzüm ki, alıcısı hazır, demiş. Bu üzümün her tanesi, yiyeni bir yaş gençleştirir.

Arabacının gözleri büyümüş:

-Öyleyse ben alayım, demiş. Kaç para istiyorsun?

-Tane başına bir altın, demiş Dilbaz.

Arabacı gülmüş:

-Şaka mı ediyorsun, demiş. Bir üzüm tanesinin bir altın ettiği nerede görülmüş?

-Dede, demiş Dilbaz. Bu üzümü sen alamazsın. Zaten, alıcısı hazır… Sana dede, dediğime bakma. Ben, aslında senden de yaşlıyım Her yıl yediğim üzümler, beni böyle gençleştirdi. Şimdi, on iki yaşında bir çocuk oldum. Daha fazla küçülmenin gereği yok. En iyisi pazara varayım. Bu üzümü alıcısına bırakayım. Beni, kasabaya kadar götürür müsün?

Arabacı düşünmüş. Bu işe aklı yatar gibi olmuş. Her üzüm tanesinde bir yaş gençleşmek düşüncesi, çok çekici geliyormuş.

-Tamam, demiş. Kasabaya kadar yorulmana gerek yok. Ben alacağım.

-Olmaz, demiş Dilbaz. Ben, alıcıya söz verdim. Sözümden dönmem.

-Oğlum, üzümün bağı sizde değil mi? Döner, bir salkım daha alırsın, demiş arabacı.

-Alamam, demiş Dilbaz. Bu bağ, yılda yalnızca bir salkım üzüm verir. Onu da sana verirsem, öbür alıcıya ayıp olur.

-O zaman, ben ondan fazla veriyorum, diyerek söylenmiş arabacı. Tane başına iki altın…

Gönülsüz gibi görünen Dilbaz, öneriyi kabul etmiş. Üzüm tanelerini saymış. Bir kese altını almış. Yine de arabacıya,

-Beni kasabaya kadar götür de alıcıdan özür dileyeyim, demiş.

Arabacı, onu arabasına almış. Kasabanın ortasında indirmiş. Sevinerek evinin yolunu tutmuş.

Dilbaz, önce bir hamama uğramış. Güzelce yıkanmış. Sonra da hem kendine, hem de anasına güzel giysiler almış. Evin yiyeceğini de düzmüş. Bir at arabası kiralamış. Son kalan altını da arabacıya vermiş. Köyüne dönmüş.

Dilbaz’ı böyle gören anası, düş gördüğünü sanmış. Bu kadar parayı nereden bulduğunu sormuş.

-Kasabanın orta yerinde, demiş Dilbaz. Fakir fukaraya altın dağıtıyorlardı. Bir kese de bana verdiler.

Anası, Dilbaz’a inanmış. Bir ay kadar, bolluk içinde yaşamışlar. Bir ay sonra anası, Dilbaz’ı karşısına almış.

-Hadi Dilbaz, demiş. Kasabaya gidiyoruz. Evde yiyecek kalmadı. Para dağıtılan yeri bana da göster.

Dilbaz, ne dediyse anasını kandıramamış. Birlikte kasabaya gitmişler. Kasaba meydanına dikilmişler. Çok geçmeden, önlerinde bir araba durmuş. Arabadan, özel giysili iki adam çıkmış. Anası ile Dilbaz’ı, karga tulumba, arabaya tıkmışlar.

Araba, çok geçmeden, büyükçe bir konağın önünde durmuş. Anası Dilbaz’ı konağın beyinin önüne çıkarmışlar. Beyi karşısında gören Dilbaz’ın bacakları titremiş. Ne yapacağını bilememiş.

-Beni kandırmıştın, demiş Bey. Üzümleri yiyeli bir ayı geçti. Bir yaş bile gençleşemedim. Şimdi, beni kandırmanın ne demek olduğunu sana göstereceğim.

Dilbaz, dil dökmeye başlamış. Çok gençleştiğini, aynaların yalan söylediğini… saymış dökmüş. “Gençleşmeseniz, sizi tanımaz mıydım? Söylemeseniz, üzümü sizin aldığınızı bilemeyecektim.”diye de eklemiş.

Bey bir kasılmış. Boy aynasının karşısına geçmiş. Kendisini uzun uzun incelemiş.

-Yine de, demiş. İstediğim bu değildi. Ben, daha da genç olmak istiyordum. Şimdi, altınlarımı geri istiyorum.

-Altınlarınızı harcadık, demiş Dilbaz. Yalnız, size söz veriyorum: Her yıl, o bağın üzümünü yalnızca size getireceğim. Bu kez, altın da istemiyorum. Yıldan yıla nasıl da gençleştiğinize siz bile şaşacaksınız.

Bey düşünmüş. Elindeki kırbacı şaklatarak, bir aşağı bir yukarı dolaşmış.

-Tamam, demiş. Beni kandırırsan, cezan çok ağır olur. Şimdi, arabacım sizi evinize bıraksın. Böylece, evinizi de öğrenmiş olur. Elimden kaçamazsınız.

Dilbaz, derin bir soluk almış. Anasıyla birlikte arabaya kurulmuşlar. Eve varır varmaz, anasına olanları anlatmış. Anası kızmış, kükremiş, ama başka çare bulamamış. Tası tarağı topladıkları gibi, o bağ evinden ayrılmışlar. Bir daha da o çevrede Dilbaz’ı gören olmamış.

Dilbaz ise, başka yerlerde dilbazlığını sürdürmüş.

Dilbazların dilleri

Kelepçeli elleri

Şimdi buradan geçti

Görmediniz mi?

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Gezegenler arası yolculuk kitabını okumaya başlıycam size çok teşekkür ediyorum.






onur gökçe

Adsız dedi ki...

gezegenler arasında yolculuk adlı kitabınızın 2 bölümünüde 1 günde okudum süper bir kitap tam bana göre bundan sonra sizin kitaplarınızı almayaçalışacağım.:)