23 Ağustos 2008 Cumartesi

DOSTLUK TÜRKÜLERİ

DOSTLUK TÜRKÜLERİ

27.02.2007

Bugün, güzel bir olacak; biliyorum. Bilgisayarımı açtığımda, sevgili Ahmet Uysal’ın bir şiiri günaydın dedi bana. İçim dışım şiire battı, aydınlandı, yüzüme hiç olmadığı kadar bir gülümseme yerleşti. Yüreğimden dostluk türküleri fışkırmaya başladı. Nasıl fışkırmasın? Kaç kişi bir dostun dizeleriyle güne gözlerini açar ki?

Şiiri okudum; yeniden, yeniden okudum. Her dizesi Anadolu’m kokan, her dizesi sevgi kokan, her dizesi dil ırmağından bir damla sunan güzelliklerin toplamıydı.

“SANA AŞK YAKIŞIR ÇOCUK

”sana sokağın yakışır şair,
buğulu kanatlarıyla
kuğuların uçuştuğu,
sevgili sandığın rüzgârını.”

İda’nın eteklerinde, kendi sokaklarında düşündüm o şiir adamını. İçimden dizeler çağlasa da bu şiirin güzelliğini bozmak istemedim; tek dize bile yazmadım.

”sana bu şehir yakışır elbet,
sabun kokusuna
pirina kokusunun karıştığı
ege köpüklü kumsalıyla.”

Ege’nin köpükleri üstümden akıp geçti. Kendimi mavi sularla kucaklaşırken düşledim. Kumsaldaki ayak izlerimdeydi gözlerim.

”sana dağ/tanrı yakışır be!
çirişotu sarmalında
gizil toprak karmacı,
mavi şiir korunağı olan.”

Mavi şiir korunağı’ndayım şimdi. Şiirtüven’in savrulan damlalarında bir sözcük…

”sana troya düzlüğünden
bakmak yakışır oğul,
yorumlarken ülkenin
yerlerini ve göklerini”

Troya düzlüğü’nden baktım. Helen, Paris geçti gözlerimden; bir de Truva atı… Binlerce yıllık cehennem, binlerce yıllık cennetin ortasında kalakaldım; nereye gideceğimi unutarak…

”aşk mı adı bu ürpertinin,
sana da aşk yakışır çocuk,
aşkla yazdın bunca şiiri,
böyle ulaştın dil nehrine.”

Dil nehri’nde akıyorum şimdi. Damla damla yudumluyorum sözcükleri. Günüme ışık olan bu dizelerin ozanının damlalarına karışıyorum, “İyi ki varsın Ahmet Uysal” diyerek.


Sevgiyle.

Hiç yorum yok: